(Bilgisayar çok ağırlaştı; yazıyı akşama, evde düzeltecem)
Düğün sahipleri senelerce komşuluk yaptığınız biri olunca gitmemek olmuyor.
Büyükçekmece’deki düğüne gitmek pek kolay olmadı. Bütün yaz süren metrobüs çalışması trafiği altüst etmiş. Buna ek olarak, Büyükçekmece çok gelişmiş, büyümüş; düğün salonunu(?) bulmak da ayrı bir sorun oldu; ne çiçekçi bilir ne de pastane. Sahildeki bir taksi durağı, neyse ki, imdadımıza yetişti de tarif etti.
Ağaçların altında düğün için hazırlanmış masaları görünce, “eyvah bu gece kıkırdıyacağız”, diye düşünmedim değil. Hava serindi ve hafiften bir rüzgâr vardı. Son yıllarda artan bir kır düğünü sevdası var, nedenini niçini çözemediğim. Düğün sahipleri de bu modaya uymuş. Aslında Temmuz, Ağustos için güzel bir yer. Rüzgar almayacak en kuytu yere oturttum bizimkileri. Ceket giymiştik ama bizi ne kadar korurdu belli değildi. Annem her zamanki gibi tedbirli davranmış süveter, hırka nevînden bir şeyler almıştı. Neyse ki, hava ilerleyen saatlerde sertleşmedi yumuşadı, rüzgâr kesildi.
Damat Türkmenistanlı imiş. Evvelki sene de bizim kuzenlerden biri, Iraklı bir gençle evlendi. Yabancı damatlar çoğalıyor, bu gidişle Türk gençleri evde kalabilir:))
Gelinle damat bahçeye girerken “Dünyaya bir daha gelsem, arar bulurum” çaldı. Özel iste kmiydi, yoksa artık bu mu moda bilemedim, ama bana garip geldi. Orkestra iki kişiden ibaret idi. Korg’u (org) çalanla, solist hanım. Kızcağızın sesi güzeldi, fakat bu korg felaketti. Anormal/arabesk yaylı taklidi garip sesler, durduk yerde coşan, solistle kavga eden melodiler. Şöyle bir şeydi :
http://vimeo.com/29234038]
Bu korglara bir standart getirilmeli. Bu bet sesli aleti çalan müzisyenin sesi ise çaldığı alete inat güzel mi güzeldi. Türküleri bozması bile rahatsız edici değildi ” 1.5 milyon dolar yedim bir ayda” bir sonraki nakaratta “15 milyon dolar yedim” oluveriyordu.
Masada uyuyan küçük cocuklar, masaların arasında koşturanlar, birbirin zorla oynamaya kaldıranlar, zorla kalkıp da kalkınca kayışı koparanlar, gülen yüzler, düğün pastası, dijital makinalarla, cep telefonuyla devamlı fotoğraf çekenlerle neşeli bir düğün oldu.
Bu düğünün bende düşündürdüğü iki şey oldu: biri, bu kadar dijital fotoğraf nasıl saklanacak? Hangi albüme konacak da gün gelince, can sıkılınca ya da bir misafire, aileye yeni katılana sunulacak da geçmiş günler yad edilecek.
Diğeri de, eski düğünlerdeki müzik zevki hangi arada değişti sorusu. Düğün salonu , düğün salonu gezen sanatçılar vardı, eskiden. Kimi Türk Sanat Müziği, kimi hafif müzik kimi de Türkü söyledi. Düğünler illa komparsitayla açılırdı. Eskiden daha çok dans müziği çalınırdı, şimdilerde nerdeyse onun yerini komple oyun havası almış. Çocukluğumuzda çalan hafif müzik ise tamamen kaybolmuş.