Uncategorized

Nisan sonundan

En son şubatta yazmışım. Şu geçen zaman içinde aklıma yazacak bir şeyler gelse de yoğunluktan dönüp yazamadım. Geçen hafta yoğun protestolar altında geçti. Muhasebecilerin artan iş yükü, maliyenin aklına estikçe yeni bir form, beyanname uydurması sonunda 130.000 muhasebeciyi delirtti. Buna bayram tatilinde bile çalışmak zorunda oluşumuz eklendi. Ona rağmen beyannamelerin yetişmemesi ise cinleri iyice tepemize çıkarttı. Bayramda twitterda ortalığı ayağa kaldırdık. Hemen hemen bütün odaların önünde protestolar yapıldı, twitterda #muhasebeyangınyeri başlığı altında çözüm arandı. Ben işin twitter ayağındaydım. Ara sıra telefonla odaları arayıp darladım. Sonunda topu topu bir hafta uzatma aldık, maliye hâla mevzuyu anlamış değil. Neyse buraya dönüşüm bunun için değildi, yazmaya oturunca içimi dökmeden edemedim. Gene uzun uzun yazmaya vaktim yok, gün içinde fırsat buldukça paragraf paragraf yazıcam.

Bizimkiler gittikten sonra hayattan beklentilerimi sadeleştirdim. Basitçe sağlıklı yaşlanmak ve neşe diyebilirim. Neşe konusunda bir sürü projem var, ama bunlar için biraz vakte ihtiyaç var ki şu an en az sahip olduğum şey. Sağlıklı yaşlanma ise henüz bir takıntıya dönüşmese de bu sınıra çok yaklaştı. Farkında olmadan bir multivitamin ya da balık yağından masamın üstüne dolduran vitamin ordusuna gelmişim. Burada da bir sadeleşmeye ihtiyaç var da bu konu da biraz bekleyecek. Bunun dışında ne yapıyorum yürüme, egzersiz, sağlık beslenme, masaj, suya girme ilk aklıma gelenler. Henüz beceremediğim şeyler erken yatma ve daha çok okuma. Sağlık için neşeli bir sosyal çevre? O da yoklardan.

Sağlıklı beslenme derken ne yapıyorum? Öyle planlı programlı bir şey değil aslında, yavaş yavaş oturan alışkanlıklar. Çok eskiden “kolestrol fazla karaciğer yağlanmasına dikkat et” dendiğinde önce çaydan şekeri kaldırmıştım, sonra da yemekte tek dilim ekmeğe indim, porsiyonlar küçüldü. Uzun süre böyle gitti. Geçen sene ki tansiyon atağı sonucu doktorun verdiği liste konuya biraz hız verdi. Yedi de en geç yedi buçukta yemek yiyorum. Carrefurdan online alışverişte listeme enginar takıldığında alırım. Pazardan ne istediğim sorulduğunda brokoli veya kereviz derim. Biri muhakkak gelir. Dışarıda fırsat bulursam, demir için ciğeri affetmem. Safra kesesinin alınmasından sonra artık ağır yağlı yemekler yiyemiyorum, o yüzden hafif yemeklere ve zeytin yağlılara kaydık. Balık ayda üç kez alınır. Yoğurdu devamlı tüketmeye çalıyorum. Son zamanlarda ev yoğurduna döndük. Zerdeçal veya kekikle beraber tüketiyorum yoğurdu. Aklıma gelirse yemeğe acı biber ekliyorum. Hamur işi iyice azaldı, tatlılardan yana tercih sütlü tatlılar. Bir de bu ara portakala yüklendim. Ek olarak su içmeye çalışıyorum. Programlı değil ama yemek aklıma geldiğinde tercihlerim böyle. Derviş gibi yaşıyorum ama lordlar gibi besleniyorum demek de hoşuma gidiyor 🙂 Yapılacak başka bir sürü şey vardır. Benim bilebildiklerimle rutinime katabildiklerim bunlar.

Bugün bende yazma isteği uyandıran bir video vardı; NHK nin yürüyüş üzerine videosu. Yürüyüş üzerine bir şeyler yazmak vardı kafamda, laf nasıl sağlıklı beslenmeye geldi anlamadım. İlerde bu kanal için başlı başına bir post yapayım. Video burada açılmıyor ama youtube dan izlenebilir.

Standart
Günlerin getirdiği

Şubat başından

Kasımdan beri bir şeyler yazamadım. O arada sadece bir kaç youtube videosu paylaşmışım. Kasım çok yoğundu, son peşin vergi epeyi yorucu geçti. Aralık ve Ocak da onu aratmadı. Bir kaç gece çalışmak zorunda kaldım, uyku düzeni iyice altüst oldu. Önümüzde ise onları artamayacak, sıkışık geçecek Nisan ve Mayıs var.

Neyse ki gündelik yürüme rutinimden vaz geçmedim. Aralık 2000 adımın üzerinde geçti, Ocak’ta da 2000 adımın üzerinde tutunabildim. En çok önemsediğim şeylerden biri bu rutini sürdürebilmek. Bazı hevesleri farkında olmadan geride bıraktım resim kursu bunlardan biri. Her şeye yetişmek mümkün değil. Bu sene yürüyüşü yavaş bir tempoda geliştirmeyi düşünüyorum. Yürümenin yanına bir kaç egzersiz eklemeyi düşündüğümden tempoyu yavaşlattım.

Geçenlerde aklıma çocukken kardeşimle seyrettiğimiz Lourel Hardy ler geldi. Bir ara onlar gibi konuşmaya başlamıştık; geliyorumdur, yapıyorumdur 🙂 Lise yıllarında ise Ferhan gibi konuşma alışkanlığına bulaştık, herkes gibi. O yıllar öyleydi. Bir arkadaşım ben artık Ferhan gibi konuşmaktan sıkıldım, hiç bir özelliği olmayan adamı oynayacağım demişti. O zaman bu fikir hoşuma gitmişti, belki bir konuda rahatça bilmiyorum demem, bunun da hoşuma gitmesi ondan. Bu paragraf çok dağınık oldu ama kalsın, biraz da dağınık olsun.

Epeyidir youtubeda bir şeyler yapmayı düşünüyordum. Sonunda yapabileceğim bir konu buldum: Matematik. Konu hakkında epeyi bir fikrim vardı. Teknik olarak araştırma yapmam biraz vakit aldı, istediğim tripodu Türkiye’de bulamadım, alibaba dan aldım. Fakat bu tripodun benim yapmak istediğim iş için uygun olmadığını aslında masa üstü tripod almam gerektiğini çizim yapan birinin videosunda farkettim. Bu triodun benzerini bulmak, amazondan sipariş etmekle de bir kaç hafta geçti. Sonra? Bir kaç deneme yaptım, sonuçtan pek memnun olmadım. Daha iyisini yapmak için işin başına oturmaksa henüz içimden gelmedi. O arada, bir akşam bambaşka bir konuda yaptığım bir video işi değiştirdi. Şimdilik dört video yükledim. Şunu tekrar anladım ki heves ettiğin bir işe kafasını gözünü yararak aklına geldiğinde girişeceksin. Mükemmelleştirmeye çalıştığında işin tadı da, hevesi de kaçıyor. Bazen kervan yolda düzülüyor. Yarım yamalak olsun kimin umrunda. Sonrakilerde yavaş yavaş düzelir nasılsa.

Standart
Uncategorized

20

Belki burada bir yerde bahsetmişimdir, izlediğim tekne kanalları arasında Fahrettin Kaptan’ının “Korkunu yen hayatını yaşa” kanalı da var. Bu aralar evrak girerken onun yeni açtığı “Korkunu yen hayatını yaşa radyo” kanalını çokça dinliyorum. Eski kanala yedek bir kanal açmış. Bu kanal daha çok podcast tarzında. Podcast diyince akla podcastlarin resmiyetinde bir kanal gelmesin, oldukça renkli ve sürprizli. Eski teknesi Asylum ile ilk denize açıldığı günlerinin anıları var en başta. Sonra kanala Merve Uslu katıldı “Dünyanın Müziği”ni hazırlıyor. Son olarak da kadın denizcileri konuk almaya başladı. İnsanın kolay kolay hayal edemeyeceği yerlere yaptıkları seyahatleri, başlarına gelenleri anlatıyorlar. Şimdiye kadar iki konuk katıldı, ikisi de olağanüstüydü.

Fahrettin Kaptan aklında olan dilinde olan bir insan, insanın onun açık sözlülüğüne alışması biraz zaman alabiliyor. Çektiği tekne videolarıyla, cesaretiyle bir çok kişiye ilham verdiğini tahmin ediyorum.

Standart
Evrak girerken dinlediklerim

19

Biliyorum blogu daha çok hanımlar takip ediyor ve onlarda finans videolarından çok fazla hazzetmiyor ama bu konuyu paylaşmadan edemedim. Bu, keşke on sene önce bu konudan haberdar olsaydım dediğim bir mevzu. Kimseye yatırım tavsiyesi olarak önermiyorum, sadece bu konuyu araştırın diyorum. Hoşunuza giderse de kendinize 5-6 aylık araştırma, okuma süresi verin. Ya da ansiklopedik bilgi olarak dağarcığınızda bir yerde kalsın.

Bu postun konusu temmettü yatırımcılığı. Temettü yatırımcılığı benim için bile yeni bir kavram. Finans üzerine o kadar çok şey okudum, o kadar çok video izledim ki şimdiye kadar nasıl denk gelmedim şaşırıyorum. Kasım başında bir arkadaşım konudan bahsetti. Konuyu anlamam evrak girerken rastlantı eseri bir video dinlemekle oldu. Galiba ilk dinlediğim video, “Zengin Muallim” in youtube kanalında dinlediğim uzun vadeli yatırımcı olmak videosu oldu. Sonrası Kasım ve Aralık aylarında yaklaşık 60-70 video izlemiş olabilirim.

Temettü, firmaların o yılki kârlarını ortaklarına, hisse sahiplerine dağıtmasına verilen ad. Kurumsal firmalarda (Ford Otosan, Aksa, Tüpraş vs) şirket ortakları, üst düzey yöneticiler şirket ortağı olduğu için primlerini bu yolla almakta. Türkiye’de düzenli temmettü dağıtan 10 şirket olduğu söyleniyor zorlasanız 20 ye çıkma ihtimali var ama çok kaliteli değiller. Amerika’da ise bu bir gelenek az da olsa sene içinde dört kez dağıtıyorlar.

Şimdi konuyu en iyi şekilde özetleyeceğine inandığım şu videoyu paylaşacağım. Temettü yatırımı ile milyoner olan bir Amerikalı amcanın gerçek hikayesi, kanal ise bu konuda nitelikli yayınlar yapan bir kanal :

Bir elma bahçesinin ağaçlarını tek tek satın aldığınızı düşünün. Yapmanız gereken 3-4 yıl içinde toplayabildiğiniz kadar elma ağacı almak ve ağaçların elmaları size ulaştığında bunları yemeyip bunlarla da ağaç almak. Yaklaşık bu süreç bir on yıl sürüyor. Her sene aldığınız temettüyü hisseye yatırdığınız için o hissenin size maliyeti bir noktadan sonra çok ufalıyor, sıfıra yaklaşıyor. Bu süre hedeflediğiniz aylık gelire göre, sizin şansınıza göre daha da erken olabilir daha da geç. Senelik hedeflediğiniz gelire ulaştığınızda ise artık temettülerinizi hisseye yatırmak yerine maaş olarak almaya başlıyorsunuz. Azimli ve sabırlı insanların yapabileceği bir iş. Borsalardaki büyük düşüşlerde korkup çıkmayacak psikolojiye sahip insanların. Tabii zirveden satabilme şansınız olursa aşağılarda daha fazla hisseyi toplayıp kazancınız artırabilirseniz. Bu ise uzun yılların, tecrübenin sonucu olabilecek bir şey. Çok tecrübeniz yoksa sakince beklemekte yarar var.

Bu konuda çok şey öğrendiğim kanallardan biri Betül Hanım ve Yunus Bey’in Yatırım Nedir? kanalı. Son videoları hariç hemen hepsini dinledim.

Başlangıçta bu konuya oldukça şüpheyle baktığımı da itiraf edeyim. Borsa çok yükseldi hisseleri kitleyecek birilerini mi arıyorlar acaba diye düşündüm. Bu konuda menfi bir yayın var mı diye aradım. Bu kadar çok video izlememin sebeplerinden biri de bu. Diğeri evrak girerken canımın sıkılması. Fakat bu konuda başarılı olanların çoğunun oldukça uzun yıllardır video yüklediğini görünce bu konuyu daha detaylı araştırmam gerektiğini anladım.

Günümüzde tasarruf alışkanlığı köreldi. Bunun sebeplerinden biri insanların yaptıkları tasarrufun enflasyon karşısında ezilmesi. Ev, araba gibi mülkleri almak ise çalışanlar için artık imkansız hale geldi. İnsanların öyleyse tüketelim demeleri bir yerde çaresiz bırakılmalarından. Tasarruf, finansal okur yazarlık olmadan yapılacak bir şey olmaktan çıktı, en azından bazı temel şeyleri bilmek gerekiyor. Emeklilik sistemlerinin iyice güçten düştüğü bir dünyada bu konu her geçen gün daha elzem olmaya başladı.

Son olarak Tuncay Turşucu’nun (35. dakikasından sonrası için) şu videosunu paylaşayım. 50 den sonra bu iş yapılmaz fikrine katılmadığımı da belirterek.

Standart
Evrak girerken dinlediklerim

18

“Mekanın Sahibine Geldik” Hakan Bilgin’in kanalı. Kanalında tiyatrocu ve oyuncuları konuk ediyor. Bir ara evrak girerken devamlı dinlerdim. Aşağı yukarı bütün konukları dinledikten sonra kanalı dinleme sıklığım azaldı. Kendisi de doğal olarak devamlı yeni video koyamıyor. Konuklar genelde tiyatro camiasından, bu yüzden sohbetlerde genelde laf ya Yıldız Kenter’e ya da Haldun Dormen’e geliyor. Bir çoğundan hayat dersi çıkarmak mümkün. Beni en çok etkileyen Bahtiyar Engin’in videosu oldu. Bir imam hatip mezunu genci hocalar yetenekli buldukları için okutmak için seferber oluyor. Bana eski Türkiye’de şimdi bize dayatıldığı haliyle sosyal gruplar arasında derin uçurumlar olmadığını tekrar hatırlattı. Oysa içinde yaşadık, biliyoruz. Evrak girerken dinlenebilecek ideal videolardan. Kötü yanı kısa oluşu. Geleceğe de miras kalacak bu arşivlerin bir buçuk saatten az olmaması lâzım. Aklımda Ayla Algan ya da Suna Keskin vardı ama çok güldüğüm için Renan Bilek’in videosunu paylaşıyorum.

İkinci video konusu temmettü emekliliği üzerine olacaktı, ama sağlıklı yaşlanma üzerine çalışan Dr. Peter Attia videolarıyla karşılaşınca sıralama değişti. Videoda alt yazıda var, hoş artık otomatik çeviriler oldukça gelişti yabancı videoları izlemek eskisi kadar zor değil. Sağlıklı yaşlanmak benim için önceliği olan konulardan biri.

Videoda bahsettiği kitabın adı “Outlive”. Kitapta, anladığım kadarıyla iki temel konu üzerinde duruyor: İnsilün direnci ve egzersiz. Tabi sağlıklı yaşlanma konusu tahmin ettiğim kadarıyla bu kadar basit değildir, çok daha karmaşık problemler olmalı. Ama yine de aksiyon alabilmek ve bir yerden başlayabilmek için konuyu basitleştirmenin, meselenin tamamının bu olmadığını unutmadan, büyük faydası vardır gibi geliyor. Bahsettiği kitabın bir incelemesini de aşağı bırakıyorum. Otomatik translate i açıp takip edebilirsiniz, ben öyle yaptım. Maalesef kitabın aslını alıp incelemeye vaktim yok.

Sptotify sohbetleri, dinlemek isteyenler için:

Standart
Evrak girerken dinlediklerim

17

Teoman

Bu aralar evrak girerken Teoman dinliyorum. Yok şarkılarını değil, katıldığı sohbetleri. İlk rastlantı eseri, Kafa dergisi ile yapmış olduğu sohbete denk geldim. Teoman oldukça neşeli, eğlenceli biriymiş meğerse. Kalender bir ruha sahip. Daha sonra Nilay Örnek ve Mirgün Cabas söyleşilerini de dinledim. Rock starlık hayatı boyunca keyifle sıkılmış. Şarkılarındaki karamsar havadan söyleşilerinde hiç eser yok. Bu eğlenceli sohbetlerden kendi adıma bazı hayat dersleri de çıkardım.

Eğer bir çocuğum olsaydı kesin öğreteceğim şeylerden biri finansal okur yazarlık olurdu. Bizim nesil için para, üzerinde çok düşünülecek, üzerine söz söylenecek bir şey değildi, hatta biraz ayıptı. Niye öyleydi bilmiyorum. Bunda yatırım işlerini kumar olarak görmede vardı galiba, özellikle borsayı. Bu bir dini kaygıdan çok yaşanmış, duyulmuş birkaç kötü tecrübeye dayalı genel bir kanaatti. Bu düşünce bende olukça uzun yıllarda ve oldukça yavaş kırıldı. Gariptir ilk üzerine eğildiğim alan en riskli görünen alan borsa oldu 2000 lerden 2008 e kadar oldukça düşük bir sermaye ile başlarda sadece öğrenmek amaçlı bir girişimdi. Sonra başka alanlara geçtim. Bugünlerde fonları araştırıyorum. Fonlar diğerlerine göre en risksiz yatırım araçları, naçizane en azından fonları öğrenmeyi herkese öneririm. Fon üzerine seyrettiğim videolardan içinde konuyu dezavantajlarıyla birlikte anlattığı için bu videoyu seçtim. İlginizi seçerse fon sepeti önerilerine kadar pek çok videoyu youtubeda bulabilirsiniz. Şimdilik benim stratejim Eurobond fonlarında uzunca bir süre kalmak borsa bu zaman içinde dolar bazında ucuzlarsa hisse ağırlıklı fonlara ya da doğrudan hisseye geçmek.  Dağılmadan 3-4 fon arasında gidip gelmek.

Standart
Felsefe kitapları

Aydınlanma Devrim ve Romantizm

Benim için felsefe demek kıta felsefesi demektir. Her ne kadar analitik felsefeye saygı duysam da o cenahta beni cezbeden ilgi çekici bir şeyler bulamam. Bu yüzden felsefe okumalarımın içinde hep kıta felsefesi ve onun kalbi sayılacak Alman düşüncesi olmuştur. Alman düşüncesine duyduğum ilginin bir diğer sebebi bizim düşünce dünyamızın ardılı sayılmasındandır. Ama bu mevzu uzun ve çetrefil bir konu, buna belki ileride bağımsız bir yazıda girerim.

Frederick Beiser’ın Aydınlanma Devrim ve Romantizm adlı kitabında 1790 dan itibaren geçen on sene içinde Almanların politika üzerine ürettikleri düşünceleri, saflaşmaları, tartışmaları ele alıyor. Bir sene evvel 1789 da heyecanla karşılanan Fransız devrimi olmuş, ardından Jakobenizm doğmuş bir kargaşa dönemi yaşanmıştır. İşte Fransız devriminin bütün fikri alt yapısı hemen yanı başında Almanya’da, filozoflar çağında gündemin ortasına yerleşmiştir. Bu kitaba başlama nedenim kafamda aydınlanma, muhafazakarlık ve hümanizm saflaşmalarını netleştirmekti. Konunun öncelikle politika olması beni tereddüte düşürdü. Ama etik ile politikanın beraber ilerlemesi bu endişemi giderdi. İşin etik ve politik yönü oluşturulan bütün teorilerin pratik yanıydı. Muhtemelen bir dönemin felsefesini anlamanın en kolay yolu onu şekillendiren siyasi ortamı bilmek olmalı.

Beiser’ın anlatımı teknik değil. Bu yüzden daha evvel felsefe metni okumamış olanların da rahatlılka okuyabileceği bir metin. Bu anlamda kitap Alman felsefesine giriş kitabı olarak da değerlendirilebilir.

Kitap, bugün için geçerli olan etik ve politik kavramların şekillendiği, temellendiği zamanlara gidiyor. Bazen biraz dikkatli okumak gerekiyor. Politikanın etik değerlere bağlı olması gerektiği yönündeki sarsılmaz inanç dikkat çekici. Henüz dünyada bugün olduğu haliyle politika makyevelist bir çaba olarak anlaşılmıyor, yani henüz her şeyin mubah olduğu bir dünyada değiliz.

Kitaba yaşlı kindle da başladım, fakat o kadar çok yerin altını çizme ihtiyacı hissettim ki sonunda pdf den devam etmek zorunda kaldım.

Standart
Günlerin getirdiği, Hatıralar

Balık yağına olan aşkım

Kardeşimle ben oldukça çelimsiz çocuklardık ya da anneme öyle gelirdi, bilemiyorum. Annem de bir şeyler yapmak adına her kış bize balık yağı içirirdi. Çok çalışkan biri değildim, kardeşimin aksine. Ama ikimizin de okul hayatı sorunsuz, iyi geçti. Yıllar sonra bu başarıda omega 3 ün parmağının olduğunu öğrendim (ya da böyle bir açıklama bana mantıklı geldi)

Bunu, 45 yaşında başladığım ikinci üniversitede test etme şansım oldu. Rahatsızlandığım için final sınavlarına gidemediğim yarım dönemi hesaba katmazsak, zamanında ve iyi dereceyle bitti.

Balık yağına olan aşkımın müsebbibi ise aşağıdaki videodur. Bu videoyu televizyonda (Ntv/trt ????) izleyeli çok oluyor, daha önce yaşadığımı anlattığım okul hayatımızla ilgili aydınlanmayı bu video ile yaşamıştım.

Belgeselin uzun versiyonu da varmış…

https://www.izlesene.com/video/bbc-insan-beyni-turkce-belgesel/9050066

Standart
Günlerin getirdiği

Eylül biterken

Sonbahar raporu : Gündelik rutinlerime döndüm sayılır. Son beş ayın en güzel gelişmesi bir km yürüyüşü gündelik rutinlerin içine yerleştirebilmiş olmam. Merdiven egzersizlerine de başladım ama daha en küçük dozda. Orada katedilecek çok yol var. Şimdilik en önemli işim bu.

Diğer bir olumlu gelişme felsefe okumaya dönmüş olmam. Şimdilik günde on sayfa hedefliyorum, felsefe için bence güzel bir rakkam. Bir zamanlar günlük altı sayfayla “Hakikat ve Yöntemi” okumuştum. Hâlâ kitap okuduğum günün boş geçmediğini hissediyorum. Bu memnuniyet hissi hâlâ canlı. Evet, gene gene balık yağı haplarıyla başladım. Sanırım balık yağına inanıyorum 🙂

Belki kitap üzerine burada yazarım. Ama kitap inceleme blogunu tekrar canlandırmam herhalde, çok vakit alıyor ve çok emek istiyor. Gene de belli olmaz.

Trade cephesinde senenin hedefi trade yönetimi ve kayıpları en aza indirmeydi. Oldukça uzun bir zaman büyük kazançlara odaklıydım. İyi kötü FX içinde herkes kazandıran bir yöntem bulabiliyor. İnsan bir kazanç serisi de yakalıyabiliyor. Sorun bu serinin sonunda bir iki yanlış işlemle başa dönmekte. Beni uyandıran Sara nın şu tweet’i oldu @PerceptiveTrader ” Great traders can have losing streaks but never big losses” yani “Büyük traderların (da) kaybetme serileri olabilir ama asla büyük kayıpları olmaz” diyordu. Aslında tamamen scalp üzerinde bir trade kursuna da devam ediyordum o arada. Kayıpları ve dolayısyla trendi yönetmek hedefi böyle doğdu. Chris Lori’nin de epeyi bir katkısı oldu. Her şeyi, bütün sistem yavaş yavaş değiştirdim. Yaklaşık 3,5-4 yıldır trade ettiğim sterlin/yen paritesinden euro/dolara, dört saatik grafiklerden bir dakikalık grafiklere böyle geçtim. Hareketli ortalamayla, indikatörleri bıraktım. Sanırım artık tüm yönleriyle işleyen bir sistem oluştu. Artık sistemi test aşamasına geldim.

Günlerin getirdiklerinin içinde en zayıf halka resim kursu. Mütevazi bir giriş oldu. Sıkılırsam bırakacağım işlerden. Orada bile kendiliğinden hedefler oluştu.

Standart
Evrak girerken dinlediklerim

16

Twitterda hikaye yazılır mı? Roman Kaptan hem yazıyor hem de neşrediyor. Kendisiyle ilk defa https://twitter.com/romankaptan/status/1689571285376872448 linkindeki hikayesi ile tanıştım. Bunun bir kurgu/hikaye olduğunu anlamam floodun sonunda oldu. Okuduğum kadarıyla kendisi Londra’da yaşayan bir Türk. Sanırım anonim kalmak istiyor.

Hikaye yazmak hele roman yazmak ciddi bir emek istiyor. İnsan yazmaya kalktığında bunu daha iyi anlıyor ve yapanlara eskisinden daha çok saygı duyuyor. Kendi adıma bir senaryo yazma girişiminin kıyısından döndüğüm için huzurluyum. Gerçi sonu hariç hepsi kafamdaydı. Fakat en başından aklımda olan ve bütün hikayeyi götürecek felsefi fikri kaybettim. Hikayenin akışı, karakterlerin gelişimi bu fikir üzerinden akacaktı. Bu fikri kaybedince işin cazibesi kalmadı. Neyse….

***

Işık Kapısı kendi deyimleriyle ” bir saz atölyesi, sanat evi” . Torosların eteğinde, Fethiye’de saz ve diğer müzik aletlerini üreterek, konserler/workshoplar düzenleyerek, konuklarını ağırlayarak yaşıyor. Bana biraz komün gibi geldi.

Genelde müzikleri Alevi deyişleri üzerine, derinliği olan özgün eserler. Sadece Alevi deyişleri üzerinden de beslenmiyorlar, tarzlarında bir Asya etkisi, Hint/Şaman vs. vs de hemen hissediliyor.

Müziklerini ve derinliklerini, tevazularını sevdim

Standart