Uncategorized

Kaptanın seyir defteri 1 – Edirne

Sonunda Erdirne’ye gittik. Gerçi gene hava kapalıydı ama hiç olmazsa görünürde yağmur yoktu.

Edirne bizim için kapalı bir kutu idi. İstanbul’a çok yakın olmasına rağmen bize hep çok uzakta bir yermiş gibi gelirdi. Oysa Edirne’ye giden kırmızı trenleri kim bilir kaç kez görmüşüzdür. Edine diyince akla ciğer ve Selimiye’den başka bir şey gelmiyordu.  Bir de Kırkpınar tabii.

Tem,  paralı yol çok tenha. Çok uzun bir yol olmasa da, yaklaşık üç saat, yol bir yerden sonra sıkıcı oluyor. Köylerin, kasabaların içinden geçerek gitmek daha güzel.

Edirne çok büyük değil, ama yine de gezmek için bir kaç güne ihtiyaç var. Üç dört saatte bitirilecek bir yer değil.

Edirne’de sizi Selimi’ye karşılıyor. Büyük kubbesiyle, minaresiyle her yerden göze çarpıyor.

Selimiye ferah ve büyük bir camii. Ününü nerden aldığını, hangi özelliği ile diğer camilerden farklılaştığı hakkında bilgi bilgimiz yoktu. Şimdi öğendiğimize göre Selimiye dışındaki tüm camiilerin kubbeleri o tarihe kadar yarım kubbeler üzerinden yükselirmiş. Selimiye’de ise camiiyi tutan sekiz kolon aynı zamanda kubbenin yükselmesini de sağlıyor. Bunun dışında camiinin şerefelerine çıkan merdivende her şerefeye ayrı merdiven yapılmış. Selimiye ile ilgili olarak bulabildiğim bilgiler arasında orijinal İznik çinilerinin Bulgarlar tarafından götürüldüğü de var.

 

 

 

Standart